Scrub the Surface: Anousha Payne

1. Merhaba! Öncelikle seni tanıyabilir miyiz?
Heykel, ses, metin ve resim alanlarında çalışan bir sanatçıyım. Şu anda Cité des Arts konuk sanatçı programı kapsamında Paris’te bulunuyorum. Londra’da büyüdüm ve bu yıla kadar orada yaşadım. Çalışmalarım, kurgu, kişisel deneyim ve halk masalları arasındaki eşik alanı inceler; özellikle hikâye anlatımını bir bağ kurma aracı olarak önemsiyorum. Malzeme odaklı süreçler aracılığıyla, şiirsel malzeme kullanımı ve figüratif jestlerle yeni spekülatif, melez varlıklar ortaya çıkararak anlatılar inşa ediyorum.
2. İstanbul’u üç kelimeyle anlatacak olsan, bu kelimeler ne olurdu?
Çeşitli, girift, misafirperver.

3. Seni en çok etkileyen geleneksel zanaat veya zanaatkâr kim? Neden?
En çok dövme metal ustalarından etkilendim. Cemil ve Mustafa ile zaman geçirip onlardan öğrendim; yaptıkları işleri ne kadar kolay ve keyifli gösterdiklerini gördüm. Kendim metal ile çalışmaya başladığımda, bu işin ne kadar güç, sabır ve hassasiyet gerektirdiğini fark ettim. Çıraklık ve tecrübe yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan köklü bir pratik; Cemil 15 yaşından beri bu yöntemi uyguluyor.
4. Zeyrek Çinili Hamam’ın mimarisinde veya atmosferinde seni en çok etkileyen unsur nedir?
Kadınlar bölümündeki duvar resimlerini çok seviyorum; dokuları, tozlu renkleri ve bir arada görülen çok katmanlılığıyla bana şehri hatırlatıyor. Sarnıcın yankıları ve duvarlarına kazınmış hikâyeleriyle atmosferi de beni çok etkiliyor.

5. Hamamda sessizliğin hâkim olduğu o an için en uygun şarkı sence hangisi olurdu?
Sarnıçtaki sergiye hazırlanırken, serginin sesini de tasarlayan Suren Senerveratne’nin çalışmalarını çok dinledim. En çok dinlediğim parçalardan biri, onun Jatanider Singh Durhailey ile yaptığı ortak çalışma – kendisi aynı zamanda etkileyici bir görsel sanatçı. Ayrıca ANOHNI and the Johnsons’ın "Sliver of Ice" parçasını da eklerdim.
6. Hamam deneyimi yavaşlamayı simgeliyor. Bu kadar hızlı akan bir dünyada sen nasıl ara veriyorsun?
Yerimde durmakta pek iyi değilim ama yemek yaparken zihnim sakinleşir. Yavaş ve alıcı pişirme yöntemlerinden hoşlanırım; bu süreç benim için meditatif olabiliyor.

7. Hamama bir sanatçı ya da tasarımcı davet etme şansın olsaydı, kim olurdu?
Sonja Ferlov Mancoba ile tanışmak isterdim. Geçen yıl Antwerp’teki Newchild Gallery’de işlerimiz beraber sergilendi. Her zaman çalışma süreci hakkında daha fazla şey duymak istemişimdir. Hakkında yalnızca birkaç metin ve kısa bir stüdyo röportajı bulabildim. Pratiğinin sezgisel doğasını ve evrensel sembolleri kullanımını çok seviyorum.
8. Yanında hep taşıdığın bir nesne veya kişisel bir ritüelin var mı?
Cep ajandam. Arkadaşım Andie (Andromeda Lee) benim için yaptı; çünkü planlara uymakta, tarihleri hatırlamakta hep zorlanırım. Eskiden her şeyi küçük kâğıtlara yazıp kaybederdim. Bu küçük ajanda artık haftalarımı bir arada tutuyor.
9. Kitap köşen hakkında: Bu kitapları nasıl seçtin ve seni nasıl etkilediler?
Hem pratiğimle bağlantılı hem de okumaktan keyif aldığım kitapları seçtim. Aslı Erdoğan’ın öykü kitabını İstanbul’da aldım. Bu karanlık, büyülü, yoğun hikâyelerin çalıştığım temalarla örtüştüğünü gördüm. Bir hikâyede, duvarlarda beliren bir figürden söz ediliyordu; bağlam benim işimden farklıydı ama garip bir paralellik vardı. Onun yazımı, bir diğer favorim olan Amparo Dávila’nın "Ev Misafiri" kitabını hatırlatıyor; bu kitabı bana arkadaşım Sarah önermişti. Kısa öykülerinde yas, paranoya ve “musallat olma” temalarını, günlük hayatı zorla kesintiye uğratan tuhaf yaratıklar aracılığıyla işliyor.

10. Zeyrek Çinili Hamam’la gerçekleştirdiğin bu işbirliğinde, tasarım sürecine ilham veren unsurlar neler oldu?
Sarnıçta zaman geçirirken, bir zamanlar duvarlarının içinde yaşamış olabilecek insanları hayal ettim. Peştamale bir ışık duygusu katmak istedim. Tasarımda, "Osmanlı Lirik Şiiri: Bir Antoloji" kitabında karşıma çıkan mitolojik Anka kuşundan esinlenerek, kuşa dönüşen bir figür yer alıyor. Suya dalarken, özgürleşmiş, dönüşümün ortasında tasvir ettim.
11. Pera’da konakladığın süre boyunca İstanbul’da senin için anlamlı beş yer neresiydi, neden?
● IMÇ Çarşısı: Stüdyom buradaydı; her gün dükkânın önünde toplanıp müzik yapan insanlar vardı, şehirde sürekli bir ritim yaratıyorlardı.
● Stüdyomun altındaki pilavcı: Sade ama kusursuz; tereyağlı pilav, keskin biber turşusu ve samimi bir karşılama.
● Pandora Kitabevi: Kurgu, kurgu dışı ve şiirden oluşan zengin bir koleksiyon. Saatlerce vakit geçirdim.
● Vefa Bozacısı: Adeta bir zaman kapsülü. Fermente buğday içeceği bambaşka bir deneyimdi; aynalı sütun ise tarihi mekânda bir disko topunu andırıyordu.
● Kevok Ocakbaşı: Harika sebze yemekleri ve keskin şalgam/arak karışımı.
Ayrıca stüdyomdan çarşıya yürürken sayısız hırdavatçı dükkânının arasından geçmeyi çok severdim; özellikle sadece ip, zincir ve benzeri işlevsel malzemeler satan dükkân ilgimi çekerdi. Kapalıçarşı’nın üstünde, şehir manzarası nefis olan küçük bir kafe vardı. Çalıştığım metal atölyesiyle aynı binada olduğu için halka kapalıyken gitme şansım oldu. Manzara unutulmazdı.
Credit: Det Kongelige Bibliotek / Jiro Mochizuki
Credit: © Doğan Tekeli